Makaleler > 2012 - Ebeveynin çocuklarından beklentileri Onlara yükledikleri roller

Giriş

Rahat uyuyan çocuk önemsendiği, doygun ve güvende olduğu iletilerini verir bizlere. Güçsüz, korumasız, çevrenin desteğine bağımlı çocuğun sağkalımı beslenme ve korunmasıyla güvence altına alınır çevre tarafından. Güvence ebeveynden çocuğa yönelik bakımla sağlanır. Ebeveynden çocuğa ara vermeyen bu akışta çocuğun “Salt alan”, ” ebeveynin “Salt veren “konumda olduğu varsayılır. Akışın biçimi, ölçüsü, süresi çocuğun doygunluğu kadar gelişimin de belirleyicisidir. Adipoz (şişman) çocuklarda annenin “Ne zaman doyacağını sen değil ben belirlerim” yaklaşımı ile sömürücü annelerin çocukta “kuşkuya” neden olması, bakımın doyum ve güvence vermesi dışında, ruhsal gelişimi etkilemesinin de kanıtlarıdır.
Öte yandan çocuğun da ebeveyne destek verdiği, duyum kaynağı olduğu, hatta savunmalarında işlevler üstlendiği biliniyor. Ebeveynden çocuğa yönelik akış aslında tekyanlı değil. Çocuklarına verdikleri roller ve çocuklarından beklentileri ebeveynleri doyum kaynaklarını çocuklarında arama konumuna sokuyor. Akışın yönü böylece çocuktan ebeveyn yönünde değişiyor ve bu kez ebeveyn “ Alıcı”, çocuk istenci (iradesi) dışında “Verici” rolünü üstleniyor.

Çalışmamda ebeveynin de alıcı olduğu konumlar, çocuktan ebeveyne yönelik akış araştırılacaktır.

Thyson (2001 s. 208) ideal kendilik tasarımlarını çocukların mükemmel, yüce, tümgüçlü algılanan ebeveynlerle bir yaşında yaptığı deneyimlerle kazandığı görüşünde. Ebeveynin mükemmel, tümgüçlü, yüce tasarımları (imgeleri) uzun sürelidirler, içselleştirilir ve bu özelikleriyle öznenin zaman içinde; önce kendisini (kendiliği), sonra nesneleri ve adolesan evresinde ebeveynlerini değerlendirdikleri ölçülere dönüşürler. Hem kendiliğin, hem nesnenin hem de ebeveynin gerçeğe yakın ve hoşgörülü bir yaklaşım yerine ideal ve acımasız ölçülerle değerlendirilmeleri gibi bir çarpıklığı burada vurgulamak isterim.


Çocukların ebeveynin bu özelliklerini içselleştirmeleri ve kendilerine ebeveyn gibi davranmaları dönüşümün bir sonucudur. Başka bir sonucu ise ebeveynlerin beklentileri ve yükledikleri rollerle çocukların özdeşleşmeleri, onları içselleştirmeleri ve eksiksiz yerine getirme çabalarıdır. Böylece çocuk ideal ebeveynin ideal bir uzantısı konumuna girer.

Bu nedenle çocuktan beklentiler, ona verilen görevler ve yüklenen roller aile dinamiği etkisindedirler. Tümü ebeveynin kişilik yapıları ile onların aile dinamiği içindeki yer, güç ve baskınlıklarına bağımlı olarak belirlenir, değişir, çeşitlenir.


Özetle &¸ocuğa yüklenen beklenti ile rollerin içerik ve amacını aile dinamiği ile anne ve babanın bu dinamik içindeki yerleri, bireysel özellikleri belirler. Sevmeyen, konuşmayan, küsen ya da cezalandıran ebeveyn, çocuk için “beklenti “ ve “rolleri” yerine getirmesini zorlayan en büyük uyarıdır, çoğu kez tehdittir.


Sevmeyen, küsen, ya da cezalandıran ebeveyn imgeleri içselleştirilir ve bu içselleştirme sonucu çocuk da kendine sevmeyen, küsen, cezalandıran ebeveyni gibi davranmaya başlar.


Ebeveyn Kendiliğinin Çocuğa Yansıtılması

E.Richter (1962 s. 157)’e göre çocuk bir yansıtma alanıdır. Kanısınca kendiliğin olumlu ya olumsuz bölümleri birbirlerinden ayrı olarak yansıtılır ve çocuğa ideal ya da olumsuz (negatif ) kendiliğin belirlediği roller verilir, çocuk bunlara uyan beklentilerle yüklenir. Yani ebeveyn kendiliğin “narsisistik ” ve olumsuz bölümlerini “negativ self”, biz bunlara “ideal ve kötü kendilik” diyelim, birbirlerinden ayrı olarak çocuğa yansıtır. Kabaca bir anlatımla çocuk ideal kendiliğin yansıtılmasıyla “ebeveynin olmak istedikleri amma olamadıkları”, kötü kendiliğin yansıtılmasıyla da “Olmak istemedikleri amma oldukları” kendiliğin özelliklerini kazanır. İdeal kendiliğin yansıtıldığı çocuk, olmak istenilen ülküsel kişiyi simgeler ve ondan ideal kendiliğin ideal bir uzantısıymış gibi davranması beklenir. Bu uzantıya ebeveynler ulaşamadıkları amaçları; ulaşamadıkları bir mesleği, toplumda ulaşamadıkları bir yeri, ulaşamadıkları ünü kazanması görevini verirler. Kötü selfin yansıtılması ise yaşanılması istenmeyen, algılanması rahatsızlık veren kendilik öğeleri çocuğa aktarılarak onlara bir mesafe sağlanır. Rahatsızlık veren kendilik artık içlerinde değil, çocuktadırlar. Kazanılan bu mesafe ile bir rahatlık sağlanmağa çalışılır.


İdeal kendiliğin yansıtılması. Yansıtmanın örseleyici etkileri

Ebeveynlerin çocuklardan, olmak istedikleri amma olamadıkları rolü almasını beklemesi genelde katlanılamayacak, yapılamayacak boyutlardadır. Zorlayıcı hatta örseleyicidirler. Böylesi beklentiler ebeveynin çocuklarını bağımsız bir nesne yerine ideal kendiliğin uzantısı gibi görmelerinin bir sonucudur. Çocuk, ebeveynin ideal beklentilerini sanki ebeveynin kendisiymiş gibi oluşturmak zorundadır. Ebeveynlerde çocuklarının bu yöndeki başarılarını kendilerininmiş gibi algılar, kabarırlar. Çocuk annenin ideal kendilik tasarımlarıyla özdeşleşmek ve onun içinde erimek durumundadır. Çocuğun bu beklentilerle yapabilecekleri arsındaki farklılık zorlayıcıdır. İdeal beklentilerini çocuklarının yerine getirmesini bekleyen ebeveynler, yani ideal kendiliğe yapışık kişiler, çocuklarının yetileri hakkında gerçekçi bir değerlendirme yapamıyorlar. Aslında kendilerine yapışık ve sorunlarına batmış, kendilerinden başkasını görmeyen kişiler çocuklarını da göremiyorlar. Beklentiler ile çocuklarının yapabilecekleri arasındaki farkı ayrımsayamıyor, evlatlarına ideal beklentileri yerine getirecek yetilere sahipmiş gibi davranıyorlar. Bunun derinindeki “Sen başar ben kabarayım” eğilimi “Ben kabarayım senin neler çektiğin beni ilgilendirmiyor” havası çocuklar için kırıcı, incitici, örseleyicidir.


Babanın ya da Annenin yedeği çocuklar

Ülkemize sık Rastlanan olgulardan bir tanesi kocasını yitirmiş ya da kocasından düş kırıklığına uğrayan annelerin oğlan çocuğuna yaklaşması ve ondan babasının yerine geçmesini, onun eksiklerini tamamlamasını beklemesidir. Öte yandan eşinden düşkırıklığına uğramış babanın kızına emosyonel bağlantılarının yoğunlaştığı olgular da gözlemleniyor. Derinlemesine araştırmalar anne ya da babanın karşı cinsten çocuklarına emosyonel bağlantılarının şiddetlenmesi için eşi yitirmenin ve eşler arasındaki düşkırılıklığının yetmediği
sonuçlarını vermiştir. Ruhçözümcüleri anneyi oğluna, babayı kızına yaklaştıran bireysel nedenlerin araştırılması gereğini vurgular ve iki temel nedenin unutulmamasına işaret ederler. Saldırgan baba, kastre eden anne tasarımları ve onlardan kokuların.

Richter (1969 S. 108) ebeveynin yedek olması beklenen çocuğa, yerine geçtiği kişinin özelliklerini de yansıttığı görüşünde. Yani eksikliği duyumsanan kişinin özelliklerini yedeğe yansıtır. Ebeveyn den birinin yedeği rolünün çocuğa verilmesi için yedek arayan eş buna gereksinim duymalıdır. Evliliğinde yeterli doyumu sağlayamamış, eşinden düş kırıklığına uğramış, eşini yitirmiş kişiler “ülkemizde daha çok kadınlar” buna sıklıkla gereksinim duyuyorlar. Yedeğin seçiminde oğulun baba, kızın anne yerine geçtiği bir nesne değişimi söz konusudur. Ebeveynden birinin yitirdiği ya da anlaşamadığı kişinin yedeği rolüne çocuğu zorlaması pek de kolay olmaz. Dullar ya da mutsuz evliliklerde anne oğlu ile emosyonel bağlarını yoğunlaştırır ve kocanın eksiğini böylece tamamlamaya çalışır. Bu ilişkide yitirilmiş, düşkırıklığına uğranılmış eşten beklentiler , sıcaklık, korunma ya da destek alma, önemli bir rol oynar. Seçilen yedekten bu eksiğin doldurulması beklenir. Anne oğluna baba da kızına aşırı yakınlık ve ilgi gösterir bunun sonucu olarak. Beklenen role insest sorunlarının katılması durumu karıştırıcı, suçlanmayı şiddetlendiricidir. Bu beklentiler içinde eşinden alamadığı sevgi ve sıcaklığı oğlunda araması elbette birinci sıradadır. Ülkemizde ise geçerli toplumsal yasaklar anneye başka bir arkadaş arama olanağını kısıtlıyor. Dul kalmış bir kadın tüm bireysel ve kadınlık haklarından vazgeçmek, cinselliğin yasaklandığı bir kimliğe bürünmek zorunda kalıyor. Kadın ve erkek eşitsizliği anneyi oğulun seçimine zorluyor. Ülkemizde mutsuz evlilikler yapan annelerin sıklıkla erkek çocuklarına yaklaştıkları, onlarla dışardan kolay görülebilen bir yakınlık kurdukları sık yapılan gözlemlerdendir. Annenin bu yakınlığı sağlamak için en çok kullandığı yöntem “oğullarını şımartmak” oluyor, onların her istedikleri hatta istemediklerini de vererek oğul yakında tutuluyor. Bu yakınlığın insest sorunlarını da alevlendirmesi, ilişkiye bazen azap veren özellikler katıyor. Sorunlara tepki daha çok oğuldan geliyor. Yakınlaşmanın başka bir türü töre cinayetlerinde izlenir. Yen yazık ki ülkemizde kocası öldürülmüş ve intikam alma görevini oğluna y&¨kleyen anne öyküleri bilinmektedir.

Yakınlığa gereksinim duyan annelerin oğullarının her istediklerini yerine getirdikleri gözlemlerimiz arasındadır. Bu durumda erkek çocuk tanrılaştırılıyor, hediyelerle şımartılıyor. Oğlan çocuğun yakında kalması için her şey yapılıyor. Evin erkeği seçiliyor. Şımartılara alışmış oğul anneden ayrılamıyor. Amma aynı zamanda insest sorunlarının da etkisinde. Annenin yakınına da gelemiyor. Ne uzağa ne de yakınlığa izin veren bir ilişki çıkıyor ortaya böylece. Oğul bu durumdan çok rahatsız. Kolay sinirleniyor, kolay huysuzlaşıyor, Aldığı tüm armağanlar ve kendisine öncelik verilmesinden huzursuz. Annesine bağırıyor, ona hakaret ettiği de oluyor. İsteklerinden ve annenin vericiliğinden de vazgeçemiyor. Anne de bu huzursuz çocuktan rahatsız amma ondan uzaklaşamıyor, dileklerinden rahtsız amma onları yerine getiriyor, duygusal bağlarını koparamıyor. Richter’e göre (1969 s. 110) yaşıtlarını doyuracak bir gelişmeyi sağlayamamış eşler çocuklarına sarılıyor.


Örnek

Bir toplantıda alımlı bir gen&¸ kız dikkatimi çekmişti. Kız arkadaşları babası ile yakın ilişkilerini anlatmış, babayı öve öve bitirememişlerdi. Başarılı bir işadamı olan baba kızı için her yerde hazırdı. Okuluna arabasıyla getirip götürüyor, onunla yemeğe çıkıyor, tüm eksiklerini tamamlıyor, vaktini çoğunlukla kızıyla geçiriyordu. Arkadaşlarının böylesi bir babaya uzaktan hayranlık duydukları ve arkadaşlarının gizliden gizliye kıskandıkları belli oluyordu. Amma kızın tavırlarında bir şey daha belli oluyordu.

Toplantıda kendi yaş gurubundaki erkekler yerine daha çok yaşlılarla ilgileniyor ve erotik tavırlarıyla da dikkati çekiyordu. Belliydi ki babanın kızına emosyonel yatırımdaki aşırılık insest sorunlarının daha da şiddetlenmesi ve işlenmeden kalması ile sonuçlarını vermişti. Böylesi bir ilişkide yoğun suçluluk duygularını ve babanın kızından, kızın babasından beklentileri ile birbirlerine hangi rolü verdikleri sorusu gündemden düşmemelidir. Bu soru ile ebeveynlerin çocuklarından beklentileri olduğu, onlara belirli roller verdikleri kadar çocuklarının da beklentileri olduğu ve ebeveynlerini belli rollere zorladıkları gerçeği güncelleşir. Biz bu gerçeğin araştırmalarda gereğinden çok ihmal edildiği kanısındayız. Oysa ebeveynlerin beklentilerini yerine getirmemek, onların değerlerine aldırmamak, başarıya odaklanmış ailelerde öğrenmemek yoluyla ebeveynleri belli rollere (kontrol edici, kaygılı, aşırı koruyucu) kolayca ittiklerini biliyoruz. Ebeveyne bu tür yaklaşım öğrenim sorunları olan çocukların sık kullandıklar bir eğilimdir. Bunun bir inatlaşma dışında eksiği duyulan ilgiyi sağlama yollarından biri olup olmadığı da araştırılmalıdır.


Yakınlığı arayanlar. Bir çeşit yapışıklık. Yakınlık yerine Uzaklık

Ayrışamamış, yakınlığı arayan amma bu yakınlığı yapışkanlık boyutlarına getiren kadınlarda da ilişkilerde uzaklık, mesafe ve sınır koymak kaygılar uyandırır ve böylesi hanımlar eşlerini yakında tutabilmek, aslında bu yapışkanlığı sağlayabilmek için olmadık yollara başvururlar. Özgecilik, kendisini kocasına adama, kendisini eşine kurban etme, kendisini ihmal ederek kocasını öne alma bu yollardan en çok seçilenidir . Bu kişiler eşinin tüm isteklerini gözünden okuma ve hepsini yerine getirme çabalarındadırlar. Deneyimler bu aşırılığın erkeklere çok geldiği ve onları evde tutacağına kadının beklentilerinin aksine uzaklaştıklarını gösteriyor.
Aynı biçimde oğulun ayrımlaşması ve özerk oluşunu bir yitim olarak algılayan ve bunun kaygılarını taşıyan anneler oğullarına, onları kaçırmamak için, benzer bir yaklaşım sergilerler. Sonuça oğlun özerkliğini kazanamaması dışında babanın evden kaçmasına benzer davranışlar gözlemlenir. Böylesi durumlarda “Onlara her şeyi yaptım, onlara ne kadar özveride bulundum, kendimi düşünmedim , onlar için nem varsa verdim, gene de benden uzaklaştılar ‘’ yakınması işitilir annelerden. Ülkemizde bu yaklaşıma neden olan korkuların çok yaygın olduğunu düşünmekteyim. Bu tür yaklaşımın “ yakınlık sağlama yerine yapışma” olduğu bilincini bu eşlere kazandırmak şiddetli dirençlerle karşılaşır genelde.


Çocuğa aile dinamiği içinde verilen roller , beklentiler. YOKSULLUK

Ortak koşulların belirlediği aile dinamiği, ortak beklentilerin yeşermesine neden oluyor. Örneğin yoksul ailelerde çocuktan ailecek varsıllığı getirmesi beklentilerinde olduğu gibi. Yoksulluk eğer; çaresizlik, önemsizlik, değersizlik, utanılacak bir durum, bir onursuzluk olarak algılanıyorsa “genelde böyle algılanır” yeni yetişenler aileyi bu çaresizlikten, bu onursuzluktan, bu utançtan kurtarıcı rolleri üstlenmek durumundadırlar; Zengin olarak, ün yaparak, başkalarına yardım edecek bir duruma gelerek, başkalarına örnek olacak özellikler taşıyarak. Bu ailelerde kurtarıcı ideal çocuk tasarımları çoğunluktadır: Oğlum zengin olsun, büyüsün paşa olsun, vali olsun dileğine, bize varsıllık sağlasın, değerimizi arttırsın, herkese örnek davranışlarıyla bizi utanç ve onursuzluktan kurtarsın gizil beklentileri eklenir. Ve de çocuklar sözelleştirilmemiş, bilinçdışı beklentileri algılamada aşırı bir duyarlılık gösterirler. Herkesten çabuk bu beklentileri sezerler, onları içselleştirir ve gereğini de yapmaya çalışırlar. Aslında önemsenmemeye, adam yerine konmamaya, onursuzluğa aile içinde en şiddetli tepkiler çocuktan gelir. Tepki çocuğun kurtarıcı rolünü üstlenmesini kolaylaştırır. Erişi güdüsü yüksek ailelerde çocuk başarılı, ünlü, tanınmış bir kişi olma görevini yüklenme konumundadır. Bazen de bunun tersi olur. Görevi üstlenen kişi, üstlendiği sorumluluklarla bir çatışma içindedir. İstenenin tersini yapar. Bir başarısızlığın ardından bir başkası gelir. Okul bitiremeyen başarısız öğrenciler, bir yerde dikiş tutturamayan kişilerde böylesi bir zıtlaşmayı unutmamak gerekiyor.


Çocuk ve Yas. Yas Gelişim Bağlantısı

Kogan’a göre yas gelişimi adım adım izler. Gelişim doğrultusunda atılan her adım bir yanıyla eskinin geride bırakılması, alışılmışın atılmasını birlikte getirir çünkü. Yani yeniler kazanılırken, eskiler yitebilir. Çocukluktan ergenliğe, ergenlikten delikanlılığa/genç kızlığa, genç kızlıktan evliğe, evlilikten anne olma yönünde atılan her yeni adımın daha önceki evreyi geride bırakması, bir önceki evrenin sorumluluğu az, hoşa giden, koruyucu özelliklerinin kaybolmasını da birlikte getirir. Bu kapsamda yaşlanma bir gelişimdir. Ama yaşlanma çocukluk, ergenlik, genç kızlık, delikanlılığın ya da nişanlılık gibi geride kalmış dönemlerin arandığı, özleminin çekildiği, yas duyulduğu bir süreçtir aynı zamanda. Ayrışma süreçlerinde birincil nesnelerin yitimi yasa neden oluyor örneğin. Anna Freud ergenlik döneminde bu nedenle yasın sakınılmaz olduğu görüşünde. Ayrışmanın korunma ve destek almayı azaltması yasa; çaresizlik ve şaşkınlığı da katar. Gelişimsel süreçlerde atılan her yeni adımın bir yitimi birlikte getirmesi ve bunun yas ve çaresizliğe neden olması kaçınılmazlaşır bu nedenlerle.
Öte yandan yas gelişim süreçleri dışındaki nedenlerden de kaynaklanır. Bir yakını yitirmek, maddi kayıplara uğramak, bir ülkünün geçersizliğini yaşamak ya da önem verilen beklentilerin yerine gelmemesinde olduğu gibi. Yoğun kayıplar yitirilen nesnenin önemine, yitirilme biçimine, yitime uğrayan kişinin katlanma gücüne bağımlı olarak örseleyici özellikler kazanabiliyor.


Süreğen hastalıklı çocuğun yitimi . Bakımda yetersiz güçsüz annelerde çocuğun yitimi. Rahatlama/suçlanma döngüsü

Çocuğun yitimi salt yasla sonuçlanmıyor. Özellikle süreğen hastalıklı çocukların ya da kendisi bakımda zorlanan güçsüz annelerde çocuk yitimi yalnızca yasa neden olmuyor. Süreğen hastalıklı çocuklarda yaşanan dışavuramayan hostilite ya da güçsüz anelerde çocuğun yitimi durumlarında bakım yükünün azalması nedeniyle rahatlama da yaşanıyor. Hangi nedenle olursa olsun bu rahatlama yas kadar bir suçlanmaya da neden olur. Bu noktada suçlanma ile yas karışırlar. Benzer bir olguyu yeri dar, varlıksız, olanakları kısıtlı ya da rekabetin acımasız olduğu ailelerde içlerinden birinin gitmesi , yuvadan atılması düşlemlerinde simgelenir. Kuş yuvalarında yerin dar ve gıdanın yetmemesi bir (YAVRUNUN) atılmasına neden olduğu biliniyor. İşte bu “yuvadan atma” düşlemlerinin de yaşanılan suçlanmada katkıları vardır.

Krause (……….) suçlanma ve utanma döngüsünün birbirlerini şiddetlendirdiği görüşünde. Benzer bir biçimde yas/suçlanma alaşımı da yası daha da şiddetlendiriyor , işlenmesini güçlendiriyor. Şiddetli yas ya da yas/suçlanma alaşımı bireyleri ve aileleri kendi olanaklarına göre baş etme yollarına zorlar. Yadsıma, tekrarlama ve manik düzenekler Kogan’a göre şiddetli yasın özgül savunmalarıdır. Aile bireyleri yasın işlenmesinde yukarıda belirtilen özgül savunma düzenekleri dışında ortak ya da bireysel yollar ararlar. Yasın azaltılmasını yeni doğandan beklemek ortak yollardan bir tanesidir. Şiddetli yastaki ailelerin yeni doğandan yasın azaltılması yönünde beklentileri kaçınılmaz olur genelde. Çocuktan ebeveynin yasına dikkat etmesi, yasa katılması ve yaslanması beklenir. Oysa çocuk yapısı yaslanmaya uygun değildir. Hatta çocuklar sekiz yaşına kadar yası kaldıramıyor, yası yaşayamıyorlar. Yasını işleyememiş ailelerde ise çocuktan bundan daha da ilerisi beklenir. Yenidoğandan gidenin boşluğunu doldurmasını beklemek ailenin yasa verdiği tepkinin şiddetlileri arasındadır. Yenidoğandan gidenin özelliklerini üstlenmesi, hatta onun kimliğini almasını beklentisinde bu şiddet daha da ileri boyutlar kazanır.

Holocaustu yaşamış, esir kamplarında ölüm korkularını çekmiş, üstüne bir yakınını (çocuğunu) yitirmiş kişilerde şiddet doruk noktalarındadır. Kogan’a göre bir rastlantıyla holocausttan kurtulmuş kişiler çocuklarından ölüm korkularını yok etmesini bekliyorlar. Bundan da ileri gidiyor, çocuğa öleni geriye getirmesi görevini veriyorlar. Bilinçdışı düşlemlerinde belirginleşen beklentileri çocuklar sözel olmayan yollardan seziyor, anlıyor, onları içselleştiriyor, bunun gereğini de yapmaya çalışıyorlar. Bu beklentilerin çocuğun katlanamayacağı boyutlar kazanması ve örselenmeye dönüşmemesi olanaksızdır. Holocaustu yaşamamış çocukların Holocaustu yaşamış&¸asına semptomlar göstermesi (Kerstenberg, Kogan) çocuktan beklentilerin ve ona verilen g&¨revlerin bir kanıtı görüntüsündedirler.

Öte yandan yukarda belirttiğimz gibi yenidoğana yitirilen çocuğun yerini alması, gidenin boşluğunu doldurması görevi de verilir genelde. Ailenin yaslanma gücüne bağımlı olarak beklentilerin şiddeti artar. Hatta yenidoğandan gidenin kimliğini alması beklenir, onun adını taşımak zorunda kalır, gidene benzeyen özellikleri beğenilir. Yaslanamamak ise; gidenden ayrılamamak, gideni bırakamamak, “evet o artık yok “ gerçeğini kabullenememektir aynı zamanda. Gidenin bedeni gitmiştir amma yaslanamayan kişilerde giden daha da güçlenerek aile içindeki varlığını sürdürür. Yenidoğandan daha da canlı, daha da güçlü olarak. Bu nedenledir ki ölen yaşayandan daha da güçlüdür, aynı nedenle yenidoğanın gidenle rekabet etme şansı yok denecek kadar azdır. Bunun yenidoğanın aile içinde bir yer sağlaması zorluklarını ve ruhsallaşmasını engelleyici etkilerine kısaca işaret edelim.


Çocuğun ebeveynin kötü kendiliğinin yedeği olması.
Şamaroğlanı , Günahkeçisi rolleri.


Ebeveyn ulaşmak istediği ideal kişiyi olduğu kadar yaşamak istemediği kötü kendiliği de çocuklarına yansıtır. Kendiliğin yaşanmak istenmeyen, bastırılmış ve karanlıkta kalması yeğlenen bölümü aktarılır, denmek isteniyor burada. Amaç istenmeyen bu öğelere mesafe sağlanmasıdır. Yansıtma içteki yaşanması sıkıntı, korku, suçluluk içeren bu öğelerin dışarıya başkasına aktarılmasıdır. Yansıtma ile öğeler artık içerde değil dışarıdadır, kendisinde değil başkasındadır. Kişi böylece bir rahatlama sağlar. Bu rahatlığa karşın yansıtmanın olumsuz etkilerini de unutmamak gerekiyor. Aslında çocuğa yaşanmak istenmeyen agresyonlar ve suçlanma eğilimleriyle yüklü kendilik tasarımlarının yansıtılması söz konusudur burada. Bize göre yansıtmanın agressiv ağırlıklı yanı “ şamaroğlanı” , suçlanma ağırlıklı yanıysa “günah keçisi” rolünün çekirdeklerini oluşturur. Sözü edilen her iki rolü de “şamaroğlanı”, “günahkeçisi” bireysel ilişkilerden çok aile dinamiği içinde anlamağa çalışmak çok daha yerindir. Çünkü çocuklar bu roller için ailelerde seçiliyor ve de çocuklar bu rolü benimsiyor, bu rolle özdeşleşiyor. Böylece aile için suçlanmanın ya da öfkenin “dövmek, şamarlamak, yok etmek düşlemleri” hedefi olmak aile bireylerine bir rahatlık sağlıyor. Ayrıca o roldeki kişi önem kazanıyor, aranan bir kişi oluyor. Aranan kişi de bunu benimsiyor. Agresyonları üstüne çekmek için değişik yöntemler geliştiriyor.

Suçlanan “günahkeçisi” ve şamarı yiyecek kişi “ şamroğlanı” hak edenden çok o röle seçilen ve bu rolüyle ailenin bireylerinde rahatlık sağlayan kişi oluyor .


Örnek ( Richter’in kitabından alınmıştır(1969 s. 200)

40 yaşlarında zihinsel yetileri oldukça sınırlı taşçı, bir işçi şirketinde üst düzeyde bir görev alma başarısını gösterir. Görev onu rahatlatmakta amma onun prestij kazanma duygusuna yetmemektedir. Okulda yalnızca bir yıl sınıfta kalmıştır. Karısının ise ne okuması ne de yazması vardır.Güçsüz ve yeteneksiz oğlu Ludwig’e aşırı beklentilerini yüklemiştir. Annesi ve eşinin tüm karşı koyuşlarına karşın oğluna özel ders aldırarak ya da güçlendirici haplar yutturarak gelişmesin ve ilerlemesi tutkusundan vaz geçmemektedir. Ortada oğluna yardımcı olacağına inandığı olanakları, kazanç yetersizliğine karşın, inatla sağlamağa çalışmaktadır. Oğul babanın yapamadıklarını yapacağı bir yere bir üst amaca ulaşmak zorundadır. O oğlu ile bu yönde düşlemler kurmaktadır. Anne ise oğlunu yermekte “ Bir şeyin olmadığı bir yerden bir şey çıkaramazsın” diyerek babayı uyarmakta, büyüklendiğini söyleyerek suçlamaktadır. Baba ise düşlemlerinden vaz geçmemekte oğlunu eğitme ve yükselmesini sağlama tutkusunu sürdürmektedir. Ta ki bir gün okulunu bitiremeyeceğini anlayıncaya dek. Oğlunun başarısızlığını engellenmelere (ruhsal nedenlere ) bağlar ve bu engellenmeleri ortadan kaldıracak ve oğluna yansıttığı ülküsel amaçlarına ulaşmağa yarayacak bir reçete bulmak amacıyla polikliniğe başvurur. Taşçıya oğlunun sınırlı yetenekleri ile okuldaki başarısızlığına dikkatli bir yaklaşım taşçının kafasını karıştırır, huzurunu kaçırır, birdenbire de davranışları değişir. O güne kadar tüm eleştirilere karşı koruduğu oğluna lanetler yağdırır “Senden bir şey olmaz, sen aşağılığın birisin, bu yıl gene kalırsan senin için gebermek daha iyi olur. Hayvanlar içinde başarısızlar zaten ölmektedir” . Bir aralık oğlunun masturbasyon yaptığını öğrenir. .Buna şimdiye dek hiç de dikkat etmemiştir. Aşırı cezalandırmalar bunun sonucu olur.
Çevresine de oğlunu öldüresiye döveceğini çekinmeden anlatır. O artık oğlunun tüm eksiklerini ideal beklentilerini bozmamak için görmemesine karşın bu kez oğluna olumsuz kimliği yansıttığı ve olumsuz ”sol” yanı ile ilintidedir.

Örneğe eleştirilerimiz.

Bu örnek bizim “şamaroğlanı” , “günah keçisi” tasarımlarımıza uymuyor. Çünkü anlayışımıza göre her iki rol de içselleştirilmiş ve kişilik yapısına mal olmuş süreçlere dayanır. İçselleştirilme okadar başarılı olur ki şamaroğlanı ya da günahkeçisi rolünü üstlenmiş ve bunu özümsemiş kişi bu rolü sağlayıcı hiçbir fırsatı kaçırmaz, bu rolü sağlarken de başkalarını provoke eder, kendisini o rolde sunar adeta. Örneğimizde baba oğluna tepki vermektedir. Oğlunu şamaroğlanı olarak kullanma yerine ona tepki vermektedir. Babayı öfkelendiren ,oğlunun uzun süre görmediği görmek istemediği yetersizliğidir. Oğul ne babayı kışkırtmakta ne de ona karşı kendisini öfkenin boşaltıldığı nesne olarak sunmaktadır “ şamaroğlanın asıl rolü” . Oğlun da bu rolle bir bağlantısının olmadığı açık ve seçik. Oğul kendisini babanın kendisini suçlamalardan kurtaracağı bir nesne olarak da sunmuyor “günahkeçisi rolü” .
Aslında burada babanın oğluna tepkisi sanki rollerle karıştırılmaktadır. Bu rollerin aile dinamiği içinde belirginleştikleri, bireysel süreçlere dayanma yerine aile dinamiği içinde bir işlev gördükleri, gurup dinamiğinde böylesi rollere gereksinim duyulduğu gözlemleri de ıskalanalarak.



 

/strongrdquo; havası rdquo; d/strongrdquo; .