Makaleler > 2007 - Bir kez daha: “Uygarlıktaki Sıkıntı”

“Uygarlıktaki Sıkıntı”da Freud, Eros ve Thanatos’u uygarlık sürecinde ve kitlesel düzlemde karşı karşıya getirir. Eğer Eros bir’den çoğullaşma ise, Thanatos çoğuldan, bağ çözümü yoluyla, bir’e geri dönüştür. Anladığımız, ölüm dürtüsünün bağlara yöneldiğidir. Önce bağlar çözülmelidir.

Böylesi bir bağ çözümünde ilk vurgunu, özdeşleşmelerle kısmi benzerlik ilişkilerinin sürmesine olanak sağlayan ama farklılıkların da ayrımının şu veya bu şekilde duyumsandığı yapılar yiyecektir öncelikle. Farklılıklar ön plana çıkartılmaya başlanacak, karşılıklı özdeşleşme ve ortak benzerlik alanları daraltılacaktır.

Yani, bir anlamda, Eros’çul ilişki, en arkaik yapı taşlarımızdan biri olan tümgüçlülükten öteki adına sıyrılabilme/vazgeçebilme yolunda adım atabilmek ise, Thanatos’çu ilişki, &¨teki ile ilişkiyi, salt benzerlik/farklılığı olmayan tüm benzerlik yerinden (sanki bir nesne ilişkisi varmış gibi) çok ilkel narsistik bir noktadan kurmak olarak açıklanabilir.

Doğal olarak, tıpatıp benzerlik ilişkisinin öteki’siyle bağ çözmek, kısmi benzerlik ilişkisinin öteki’siyle bağ çözmekten farklı olacaktır.

Bu noktada, Eros ile Thanatos’un birbirleriyle ilişkilerini (hem bireysel hem de toplumsal düzlemlerde) yeniden ele almakta ve yorumlamaya çalışmakta fayda var gibi geliyor.

Çünkü agresif dürtülerin toplumsal sahnede giderek yoğunlaşması ve şekil kazanması yalnızca psikoterapi hastasının dinamiklerini etkilemeyecektir. Psikoterapistin kendisi de, özne olarak, aynı toplumsal yapı içinde ve onunla etkileşerek, kendi bilinçdışı süreçlerinde söz konusu agresif/destrüktif sürecin dile gelme biçimleri olarak güvensizlik, umutsuzluk, çaresizlik, anlamsızlık izlerinin yoğunlaşmasına tanık olacaktır.

Psikoterapinin en önemli, olmazsa olmaz çerçevesi böylece zedelenir: hastanın tüm otoagresif süreçlerinin karşısında ve ondan gelen tüm dirençlere karşın psikoterapistin bağdan yana, bağı koruyan, bağlar oluşturmaya yönelik duyumsanabilir duruş çerçevesi.

Halbuki son yıllarda yalnızca ülkemizi değil ama genel olarak bütün dünyayı içine alan yeni politik, ekonomik, sosyal, bilimsel dil ve pratik sonuçları, özellikle de ekolojik sorunlar ve bunların yarattığı yakın dönem global riskler yaşam algımızı derinden değiştiriyor.

Kendimizi bireysel anlamda çok da fazla güvende, ‘evimizde’, ‘her zaman sıcak ve güvenli olacak yuvamızda’ duyumsayamıyoruz artık. Dünya, ona yaptığımız tüm haksızlıklar karşısında, sanki küskün ve kızgın bir yer halini alıp kucaklıktan uzaklaşıyor.

Bütün bu süreçlerin hem kliniğe hem de analitik psikoterapötik çerçeveye nasıl yansıyacağı üzerinde şimdiden düşünmeye başlamanın oldukça önemli olduğunu vurgulamamız gerekiyor.

Eros’la Thanatos, ‘güvercinlerle’ ‘akbabalar’, arasındaki gerilimleri iyi okuyabilmek ve son analizde tutum ve davranışlarımızı Eros’dan yana koyabilmek.

Bu tümce doğrultusunda, sevginin her birimizin yaşamından eksik olmaması dileğiyle.
 

Şubat 2007
Fatih F.Karaman