Makaleler > 2007 - Güvercinler de Vurulur

Analitik kuram yalnızca hasta söylemleri üzerinden geçmez. Bir kendini sınama alanı da, yaşam, insani yaşam, dolayısıyla bizim toplumsal yaşam dediğimiz birlikte olma/beraber olma/birlikte ve beraber nasıl yaşanıldığı üzerinedir.

Bu açıdan bakıldığında, ülkemizin son yıllarda hızlı bir mutlak iyi/mutlak kötü ekseninde kutuplaşmalar oluşturduğu, bu kutuplaşmalar etrafında isteyerek istemeyerek yer alan, ya da oraya ittirilen &¨zne söylemlerinin farklılıklara tahammülsüz bir tıpatıp benzerlik arayışı içine girdiğini gözlemliyoruz. Bu tür söylemlerde, farklılık, ‘kötü nesnenin’ neden kötü olduğunun açıklamasıdır. Aynı zamanda ‘biz tıpatıp benzerlerin’ neden iyi olduğunun da kanıtıdır.

Söz konusu ‘benzerlik’ içinde yer bulabilmek için kişilerin farklılıklarını yadsımaları gerekir. Kendimdeki farklılık ‘kötülüğümün’, ters çevrinerek ‘kötülüğünün’, yansıtılarak ‘onun kötülüğünün’ görüntüleri şeklinde bir dizi bilinçdışı işlemden geçecektir.

Biz analistler, söz konusu bilinçdışı işlemlerin çocukluk çağının erken psikoseksüel gelişim dönemlerinden biri olan anal dönemle bağlantılarını yeterince iyi biliyoruz. Söz konusu dönemin agresif dürtüler a&¸ısından ne denli zengin olduğunu ve özellikle de anal sadik dönemde öznenin nesneleri karşısında ne denli yıkıcı olduğunu da.

Bunun reaksiyonel anal yanında karşıt olma duygusunu, inatçılığı, kızgınlığı, kin tutuculuğu, çabuk ve alınganca tepki vericiliği, dürtüselliği ve ısrarlı hak arayıcı tavırları; sadik yanında ise ‘acı çektirilen öteki’ne karşı acımasızlık, onun için acı duyumsayamamak, çektirilen acıdan duyumsanabilir bir haz da almamak gibi çelişik özelliklerin bir aradalığını buluruz.

Bunu Freud’un kimi yazılarında gördüğümüz bir kavramla, hükmetme veya kontrol etme dürtüsüyle, bağlantılandırabiliriz. Hatta şunu eklemek gerekir: ne pahasına olursa olsun hükmetmek, ne pahasına olursa olsun kontrol etmek, ne pahasına olursa olsun o’nu, nesne’yi, yani ‘öteki’ni sınırlamak, daraltmak, sonunda sıfırlamak.

Söz konusu dürtünün, Freud’un çok tartışılır ölüm dürtüsüyle, Thanatos’la, bağı sanırım tam bu noktada açığa çıkıyor.

Toplumlar da bireyler gibi zor ve çetrefilli, çatışmalı dönemlerde regresif, dolayısıyla agresif ve destrüktif mekanizmaları harekete geçiriyor. Tarih okumaya bu açıdan önem veriyoruz. Elbette yalnızca psikolojik bilgi dağarcığımızı genişletmek için değil. Ama işte, beraberce yaşadığımız bu güzelim topraklarda, kimse kendini ürkek bir güvercin olarak hissetmesin ve ‘ürkek güvercinler’ teker teker vurulmasınlar diye.

Sevginin hepimizle olması dileğiyle.

(Ocak 2007)
Fatih F.Karaman