Analitik kuram yalnızca hasta söylemleri üzerinden geçmez. Bir kendini sınama alanı da, yaşam, insani yaşam, dolayısıyla bizim toplumsal yaşam dediğimiz birlikte olma/beraber olma/birlikte ve beraber nasıl yaşanıldığı üzerinedir. Bu açıdan bakıldığında, ülkemizin son yıllarda hızlı bir mutlak iyi/mutlak kötü ekseninde kutuplaşmalar oluşturduğu, bu kutuplaşmalar etrafında isteyerek istemeyerek yer alan, ya da oraya ittirilen özne söylemlerinin farklılıklara tahammülsüz bir tıpatıp benzerlik arayışı içine girdiğini gözlemliyoruz. Bu tür söylemlerde, farklılık, ‘kötü nesnenin’ neden kötü olduğunun açıklamasıdır. Aynı zamanda ‘biz tıpatıp benzerlerin’ neden iyi olduğunun da kanıtıdır. Söz konusu ‘benzerlik’ içinde yer bulabilmek için kişilerin farklılıklarını yadsımaları gerekir. Kendimdeki farklılık ‘kötülüğümün’, ters çevrinerek ‘kötülüğünün’, yansıtılarak ‘onun kötülüğünün’ görüntüleri şeklinde bir dizi bilinçdışı işlemden geçecektir.
“Uygarlıktaki Sıkıntı”da Freud, Eros ve Thanatos’u uygarlık sürecinde ve kitlesel düzlemde karşı karşıya getirir. Eğer Eros bir’den çoğullaşma ise, Thanatos çoğuldan, bağ çözümü yoluyla, bir’e geri dönüştür. Anladığımız, ölüm dürtüsünün bağlara yöneldiğidir. Önce bağlar çözülmelidir. Böylesi bir bağ çözümünde ilk vurgunu, özdeşleşmelerle kısmi benzerlik ilişkilerinin sürmesine olanak sağlayan ama farklılıkların da ayrımının şu veya bu şekilde duyumsandığı yapılar yiyecektir öncelikle. Farklılıklar ön plana çıkartılmaya başlanacak, karşılıklı özdeşleşme ve ortak benzerlik alanları daraltılacaktır. Yani, bir anlamda, Eros’çul ilişki, en arkaik yapı taşlarımızdan biri olan tümgüçlülükten öteki adına sıyrılabilme/vazgeçebilme yolunda adım atabilmek ise, Thanatos’çu ilişki, öteki ile ilişkiyi, salt benzerlik/farklılığı olmayan tüm benzerlik yerinden (sanki bir nesne ilişkisi varmış gibi) çok ilkel narsistik bir noktadan kurmak olarak açıklanabilir.oğuldan, bağ oğuldan, bağ
Geçen günlerde, Al Gore’un, ABD eski başkan yardımcısının, küresel ısınmayla ilgili “Uygunsuz Gerçek” isimli belgesel filmi ve Birleşmiş Milletler’in aynı konuda son raporu, ‘kıyamet’in ne denli yakın olduğuna dair bilgileri bütün çıplaklığıyla önümüze taşıdı. ‘Sevgililer Günü’ ayındaydık. ‘Kıyamet’ ve ‘Sevgililer Günü’! İki birbirine uyumsuz tanımlama. Ancak bu uyumsuzluğun bize sunduğu olanaktan yararlanarak ‘kıyamet’in gölgesi altında ‘sevgi’ye ne olacak diye sorabiliriz kendimize aslında. Kıyamet’in giderek daha duyumsanabilir ağırlığı altında, yaşanılan ve yaşanılmayı umut edilen ‘sevgi’ler ne yönde etkilenecek? Öznenin dinamiğiyle bağlantılı olarak değişebilir, dolayısıyla birden fazla yanıtı olan bir soruyu gündeme taşıdığımızın ayırdındayız. Psikanaliz doğrudan öznenin söylemiyle ilgilenir, onu hedef alır diyenler olacaktır elbette. Gerçekten bu kadar basit mi? Gerçeklik öznenin dinamiğini, şu veya bu şekilde, etkilemez mi? Bilinçdışı, gerçek ve somut yoksunluğa kayıtsız mı kalır?
Gösterilen Kayıtlar 21-23 (Toplam 23)
Sayfalar 1 - 2 - 3« Geri · İleri »

kamagra gel viagra bestellen cialis bestellen kamagra bestellen cialis bestellen kamagra schweiz tadalafil generika viagra bestellen kamagra schweiz cialis schweiz levitra generika cialis generika priligy kaufen viagra bestellen